Gazipaşa
Gazipaşa’nın bilinmeyen veya tahmin edilen tarihi, tarihi perspektif içerisinde oldukça derinlere uzanmaktadır. Ana hatlarıyla bu tarihsel serüveni M.Ö.2000’lerde başlar. Hititlerin bir kolu olan Luviler yine Hititlerin Kizzuvatna ve Arzava (Antalya yöresi) ülkeleri diye adlandırdıkları bölgede yaşamışlardır. Gazipaşa’da bu bölge içinde kalması nedeniyle ilçenin tarihi yolculuğa Luvilerle – Hititlerle başlamış olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Karatepe (Sivaslı) civarındaki harabaler içinde yer alan aslan kalıntıları bu bilgiler doğrular niteliktedir.
Gazipaşa’nın tarihsel yolculuğu içindeki önemli bir kilometre taşı da M.Ö. 628 yıllarıdır. Selinus adıyla tarihte iki kent mevcuttur. Sicilya’da Yunanlı Mağara – Hyblaia halkı tarafından bu tarihte bir site devleti olarak kurulan Selinus, diğeri Anadolu’nun güneyindeki Selinus. Kilikya Bölgesi’nde ve Hacımusa (Kestros) Çayının iki yakasında kurulmuş liman kentidir. Kalesi ise şimdiki kale kalıntılarının bulunduğu yerde olup o zamanlar ada konumunda idi. Buradan başta Mısır olmak üzere, o günün ticaret merkezleri ile deniz ticareti yapılmakta idi.
Yunan yönetiminden M.Ö. 197’de Antiokhos dolayısıyla Roma egemenliğine geçen kente M.S. 1. yüzyılda Akdeniz kıyılarının doğu seferine çıkan Roma Kralı Trojan hastalanarak Selinus limanına gelmiş ve bir tüccarın evine konuk olmuş, daha sonra iyileşemeyerek burada ölmüştür. Yerine tahta geçecek olan Hadrianus, Selinus’ a gelerek cenazeyi Roma’ya götürmüş, anısmada bir mezar yaptırmıştır. Bu nedenle de Selinus’un bir süre Traianapolis adıyla anıldığı Hıristiyanlık döneminde ise Seleukeia – Silifke Başpiskoposluğu’na bağlı Piskoposluk merkezi olduğu bilinmektedir. M.Ö. I. yüzyılda başlayan Roma İmparatorluğu dönemi, bu devletin Anadolu sınırları içinde bulunan Gazipaşa’da VI. yüzyıla kadar devam etmiştir.
M.S. VI. yy’den başlarak Güney Akdeniz Bizans İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiş, bu yeni dönemde Gazipaşa, Antalya ve Alanya ile birlikte Pamfilya’nın Türkleşmesi süreci içinde Selinus, Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat’ın 1221 yılında Alanya’yı, 1225’e kadar da buradan itibaren belki de Toroslar’dan kaynaklanıp şehir merkezinden geçerek denize karışan beş büyük çayın zaman zaman sel baskınına neden olması dolayısıyla Selinti olarak anılmaya başlanmıştır. 1268’lerde Moğollar’ın Anadolu işgali sırasında Selinti, Anadolu Selçuklu Devleti’nin Konya ve bağlı bölgeleri sınırları içinde yer almaktaydı.
Anadolu beylikleri döneminde 1335 yılından itibaren Antalya ve civarı Teke Beyliği’nde kalırken Alanya, Selinti ve doğusu ile Kuzey yöreleri merkezi Konya olan Karamanoğulları hakimiyetine girmiştir.
Osmanlı Döneminde Fatih Sultan Mehmet’in Deniz Kuvvetleri Komutanı (Kaptan’ı Derya) Gedik Ahmet Paşa, 1470 yılında Alanya’yı, 1472 yılında ise Selinti, Anamur ve Silifke yöresini Karamanoğlu Beyliği’nden alınarak Osmanlı hakimiyetine dahil etmiştir. Ünlü gezgin Evliya Çelebi meşhur Seyahatname’sinin 126. sayfasında “XVIII. yy’da Selinti kazası, İçel (Mersin) sınırları içerisinde Silifke Sancağı’na bağlı 26 köyü olan ve yıllık 80 akçe vergi veren bir kazadır. Deniz kenarında bakımlı cami ve evler ile yemyeşil dağlara sahiptir. Kıbrıs’a 70 mil uzaklıkta iskelesi vardır.” demektedir.
Coğrafi konum
Antalya’nın 180 km doğusunda 10 km uzunluğu, 7 km eninde Akdeniz kıyısında Gazipaşa Ovası üzerine kurulmuştur. Doğusunda İçel ili Anamur İlçesi, kuzeydoğusunda Karaman ili Ermenek ilçesi kuzeyinde Sarıveliler ilçesi ve batısında ise Alanya ilçesiyle komşudur. Güney sınırları teşkil eden Akdeniz sahiline paralel bir şeklilde yaklaşık 35 km içerde batıdan doğuya doğru uzanan Toroslarla çevrilidir. Yüzölçümü 931 km olup ilçe merkezi sahilden 3 km içerde yer almakta ise de yeni yerleşimler sahile kadar uzanmıştır.
İlçenin kıyı şeridi uzunluğu yaklaşık 50 km.dir. Denize girmek için çok uygun plajlara sahiptir. Kıyı şeridinin yarıya yakını kumsal olup diğer kısmı kayalıklardan oluşur fakat kayalıkların arasına gizlenmiş müthiş güzellikte koylar da denize girmek için ideal mekanlardır. İlçe merkezi ile deniz kıyısı arasında alçak tepeler yer almaktadır. Ovanın kuzeyinde dağlık plato bulunur. Nisan ve mayıs aylarında ilçe de bir saat arayla hem kayak yapma hem de denize girme imkânı vardır.
Kuzeyindeki kütle olan Torosların batı kıyı sıradağlarının adı Akçal Dağları adıyla bilinir ve en yüksek tepesi “Deliktaş” noktası 2253 m’dir. Alçak kısımlar ise kıyı boyunca uzanan alüvyal bir ova meydana getirmektedir. Alivüyol ovadan yüksek dağlık sahaya geçiş nispeten dik yamaçlarla olmaktadır. Güneyde Selinus harabelerinin bulunduğu tepenin ön kısımında yalıyarlar vardır. Kıyıda bulunan tepenin iki tarafında plajlar uzanır. Plajlar ince kalker kumlardan meydana gelmiştir. Yalıyarlar kalkerlerden oluşup yer yer 50-100 m yüksekliğe kadar ulaşmaktadır.
Toprakları kıyıda kızıl kestane renkli olup bu topraklar sebze, narenciye ve muz tarımına uygundur. İçerilere doğru kızıl renkli (Terrarossa) topraklar olup bu topraklarda da tahıl tarımı yapılır. Dağılık kesimlerde de hayvancılık ağırlık kazanmaya başlar.
Gazipaşa mevcut durumuyla daha ziyade tarım toplumu görünümünde ise de 13 Eylül 1989 tarih ve 20281 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla turizm bölgesi ilan edilmesi nedeniyle özellikle havaalanı ve yat limanı inşaatlarının başlamasıyla turizm sektörüne hızlı bir geçiş yapmaya başlamıştır. Her ne kadar havaalanı tamamlanmasına rağmen açılamasa da el altında çürümekte olan bir tesis hazır beklemektedir. Halen 2 normal ticari otel, 2 adet turistik ( biri apart ) otel, Gazipaşa Belediyesi Deniz Tesisleri İşletmesi’ne ait bungalovlar ve 1 adet tatil sitesiyle yatak kapasitesi 600’e ulaşmış olup hızla otel ve motel inşaatları devam etmektedir.
İlçenin ören yerleri itibariyle diğer yörelere göre oldukça zengin durumdadır. Ancak bunların tamamına yakının yol ve koruma hizmetleri yoktur veya yetersizdir.
Gazipaşa Akdeniz sahilinin Caretta Caretta türü deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktığı 17 merkezden biridir.
Yalan Dünya Mağarası başta olmak üzere tarihi kale ve şehir kalıntıları, tertemiz deniz ve kumsalları, bol yeşil ve oksijenli yaylaları, özetle bozulmamış doğasıyla turizm bakımından çok büyük bir potansiyele sahiptir.